30 Aralık 2011 Cuma

Sınav Kaygısı

SINAV KAYGISI
Kaygı, korkuya benzeyen ancak kaynağın belirsizliği, süresi ve yoğunluğu bakımından korku halinden farklı bir durumdur. Kaygı duymak, korkmak, endişe duymak, huzursuz olmak gibi kavramlarla ifade edilmektedir. Bununla birlikte kaygı nahoş bir durum olarak algılansa da bir tehlike anında biyolojik olarak bedeni uyaran, harekete geçiren evrensel ve normal bir histir. Bununla birlikte herhangi bir tehlike olmadan duyulan kaygı ise normal dışı olarak adlandırılmaktadır. Kişi çoğunlukla duygusal ya da fiziksel baskı altındayken kaygı duyar. Kaygıyı belirleyen, nefes darlığı, terleme, baş ağrısı, yorgunluk gibi birtakım fiziksel belirtiler gözlenmektedir. Amaç kaygıyı tamamen ortadan kaldırmak, bastırmak veya ona yenik düşmek değildir. Bir miktar normal düzeyde bir kaygı, istek duyma, karar alma ve alınan karara göre harekete geçmeye yardımcı olur.
Öğrencilerin korkulu rüyası sınav kaygısı ise, herhangi bir dersten elde edilen düşük notun kişiliğe mal edilmesinden kaynaklanan yoğun bir korku halidir. Öğrenci, sınav esnasında duyduğu bu yoğun kaygıdan dolayı bildiklerini de etkili bir biçimde kullanamamaktadır. Sınav kaygısı, sınavın başlaması ile yoğunluğunu arttırır, sınavın sonlanmasıyla etkisini kaybeder. Bu nedenle, bir çok öğrenci, takıldığı sorunun cevabını sınav bittikten sonra hatırlar. Sınav kaygısının en önemli nedeni geleceğe yönelik düşünce ve inançlardır. “Bu sorular çok zor, yapamayacağım”, “ailem, öğretmenim hayal kırıklığına uğrayacak, rezil olacağım”, “ bu derste hiç iyi değilim”, “hiçbir şey anlamıyorum, tam bir aptalım”, “ sınavda yine gözüm kararacak, midem bulanacak ve terleyeceğim”, “yine hata yapacağım”, “böyle giderse bildiklerimi de unutacağım”, “arkadaşlarımdan daha zayıf ve daha beceriksizim”, “sınıftaki herkes benden daha yüksek notlar alacak”, “ süre yetmeyecek ve soruları yetiştiremeyeceğim”, “eğer notlarımı yükseltemezsem okuldan atılacağım”, “okulu bitirip iş sahibi olamayacağım, başım belada” gibi geleceğe yönelik en yaygın düşünce ve inanç biçimleridir. Bu tip düşünce ve inançlara sahip öğrencilerde unutkanlık aynı zamanda soruları cevaplarken hatırlama da güçlük sıklıkla görülmektedir. Bu tip öğrenciler bir türlü dikkatlerini toplayamazlar, düşüncelerini düzenleyemezler, soruları okuyup anlamakta zorlanırlar. Her zaman aşırı uyanık halde kendilerini dinler ve gözlerler. Bu zihinsel süreçler birtakım fizyolojik ve duygusal belirtilere de sebep olur. Bu fizyolojik ve duygusal belirtiler:
• Ateş basması,
• Bağırsak hareketlerinde düzensizlik, (ishal, kabız gibi)
• Baş dönmesi ve baş ağrısı,
• Baygınlık hissi,
• Beyni boşalmış gibi hissetme,
• Çarpıntılar,
• Düzensiz kalp atışları,
• Ellerde titreme,
• Gözlerde kararma,
• Karın ağrıları,
• Kasılmalar,
• Kas yorgunlukları,
• Mide ağrıları,
• Konsantrasyon da güçlük,
• Nefes almada güçlük,
• Terlemeler,
• Titremeler,
• Uyku düzensizlikleri,
• Uyuşmalar,
• Yeme alışkanlıklarında değişiklikler ve düzensizlikler,
• Gerginlik,
• Sinirlilik,
• Karamsarlık,
• Panik,
• Kontrolü kaybetme hissi,
• Çaresizlik,
• Güvensizlik,
• Heyecanlı olmaktır.
Bu zihinsel ve duygusal belirtilere sahip öğrencilerin çoğunlukla derse girmekten kaçındıkları, okula/dersane’ye gitmek istemedikleri, çoğunlukla ders çalışmayı bıraktıkları, erteledikleri, sınava girmedikleri ya da sınavı tamamlamadan bıraktıkları gözlenmektedir.
EBEVYNLERE ÖNERİLER:
• Yüksek beklentiler içinde olmaktan vazgeçin. Çocuğunuza ulaşamayacağı hedefler koymak onlar üzerinde baskı yaratacaktır.
• Diğer arkadaşlarıyla veya yaşıtlarıyla kıyaslamayın. Herkes farklıdır.
• Çocuklarınızın her problemini çözmeye, görevlerini, sorumluluklarını üstlenmeye çalışmayın.
• Kendi kaygılarınızla nasıl başa çıktığınızı onlara göstererek, model olun.
• Onu kaygılandıran konular hakkında açıkça konuşması için teşvik edin ve onları dikkatlice, yargılamadan, sessizce dinleyin.
• Onlara ne yapmaları gerektiğini söylemek yerine kendi çözümlerini üretmeleri için düşünmeye yönlendirin.
• Sınavların onun kişiliğini değerlendirmediğini anlatın.
• Tüm çabalarınıza rağmen sonuç alamıyorsanız, evladınızın fikrini de alarak, bir profesyonelden yardım isteyin.
ÖĞRENCİLERE ÖNERİLER:
• Her zaman sınava önceden hazırlanın.
• Planlı ve programlı çalışmayı öğrenin.
• Beslenmenize ve uykunuza dikkat edin.
• Düşünce ve duygularınızı gözlemleyin, gerekirse not edin. Olumsuz düşüncelerinizi olumlularıyla değiştirin.
• Kendinizi başkalarıyla asla kıyaslamayın çünkü herkes farklıdır.
• Fizyolojik belirtilere dikkat edin ve gevşeme, nefes egzersizleri gibi yöntemleri deneyin.
• Kaygınızı bastırmaya, yok etmeye çalışmak yerine onu tanımaya ve kabul etmeye gayret gösterin.
• Kaygınızla başa çıkamıyorsanız, bir profesyonelden yardım istemekten çekinmeyin.
Mine Çelik
Psikolojik Danışman
www.cocukvegenc.com

29 Aralık 2011 Perşembe

ERGENLİKTE ARKADAŞLIK İLİŞKİLERİ

ERGENLİKTE ARKADAŞLIK İLİŞKİLERİ
Çocuklarımız büyüyor, çocukluk dönemini bitirip, ilk erişkinlik dönemine adımlarını atıyorlar. Bu dönemde ergenlerin fiziksel, zihinsel, ruhsal gelişimleri için farklı istek ve ihtiyaçlarının karşılanması gerekiyor. Ergenlerin en büyük ihtiyaçlarından biri de sosyal ilişkiler kurabilmek.Yaşam boyunca insanlar birbirleriyle ilişki içerisinde olmak zorundalar. İlk iletişimin ailede başladığını düşünürsek, elbette ki oyun çağında başlayan, aile dışındaki sosyal ilişkiler ergenlikte de devam eder, ancak oyun çağından farklı olarak ergenlik çağında gençlerin ilgileri anne-babalarından arkadaşlarına yönelir ve arkadaşlık ilişkileri daha bir önem kazanır. Bu da ergenler için normal, sosyal bir ihtiyaç ve yetişkinliğe hazırlıktır. Dolayısıyla bu dönemde uygun arkadaş seçimleri yapabilme, hem kendi cinsiyetinden hem de karşı cinsiyetten yaşıtlarıyla iletişim kurabilme becerisinin edinilmesi gerekir. Eğer ergen yaşıtlarıyla iletişim kuramıyorsa, davranışlarına bakılmalı, geliştirilmesi gereken yönlerine odaklanılmalıdır.
Arkadaşlıkların ergenler için yararları, sosyal dengeyi sağlamak, arkadaş grubu içinde kabul görmek, kendisini ve diğerlerini anlayabilmek, iletişim kurmayı öğrenmek, görüş açılarını genişletmek, karşı cinsi anlayabilmek ve takdir edebilmektir. Bununla birlikte aile içindeki baskılardan kurtulmak ve kendilerini ifade edebileceği başka ortamlara ihtiyaç duymak, aile içinde yeteri kadar iletişim kurulmadığı için sevgi ve ilgi ihtiyacını karşılayamamak, sürekli karşı cinsten yada yaşından küçüklerle iletişim kuruyorsa, cinsel veya sosyal kimlik konusunda birtakım sorunlara sahip olmak gibi sebeplerden dolayı ergenlerin yaşıtlarıyla doğru iletişim kuramadığı ya da yanlış seçimler yaptığı da gözlenmektedir. Ergenler için, doğru iletişim kuramama ve yanlış seçimlerin olumsuz sonuçları ile okul ve aile ortamından kopmalar, madde ve alkol kullanımı, çeteleşme, erken evlilikler gibi istenmeyen durumlarla karşılaşılmaktadır. Bunun için anne-babaların dikkatli olması gereken birkaç husus vardır.
Anne-Babalar İçin Öneriler:
• İletişim ailede başlar. Ne kadar sağlıklı iletişim kuruluyorsa o kadar sağlıklı ilişkiler geliştirilecektir. Dolayısıyla ergenle iletişim kurarken “ Ben senin yaşındayken …” ile başlayan cümleler kurmak ya da işaret parmağını sallayarak emir cümleleri kullanmak yerine karşılıklı konuşup, anlaşmak güvene dayalı bir ilişki oluşturmanın ilk adımıdır.
• Ergenlik döneminde çocuğunuzun da bir yetişkin birey olma yolunda ilerlediğini unutmayın. Dolayısıyla önceki kuralların işe yaramayacağını kabullenin ve birlikte anlaşarak, yeniden düzenleyin.
• Ergenlerle arkadaş olmayın. Ne kadar karşı çıksalar da onların bir anne-babaya ihtiyaçları var.
• Ergenler kendilerine ait özel, bağımsız alanları olsun isterler. Bununla birlikte onların güvenliği de her şeyden önemlidir. Arkadaşlarıyla tanışın, aileleriyle ilgili bilgi sahibi olun, telefon numaralarını bilin.
• Ergenler aynı zamanda karşı cins’e de ilgi göstermeye başlayacaktır. Flört ettiği kız/ erkek arkadaşlarıyla da tanışın.
• Gittiği yerleri bilin. Bir arkadaş grubuyla birlikte bir yere gidiyorsa saatini, yerini, hangi arkadaşlarıyla gideceğini öğrenin.
• Sürekli arkadaşlarını eleştirmeyin, kınamayın, kötülemeyin. Hoşlanmadığınız arkadaşları varsa uygun bir dille neden hoşlanmadığınızı anlatın.
• Arkadaşlarının yanında ona çocuk gibi davranmayın, azarlamayın ve utandırmayın.
• Enerjisini spor, sanat gibi faaliyetlere yönlendirmeleri için teşvik edin.
• Ergenlerin özel alanlarına, özel eşyalarına saygılı olun. Unutmayın, anne-babasına güvenen ergenler, paylaşmaktan çekinmeyecektir.
Mine Çelik
Psikolojik Danışman
www.cocukvegenc.com

26 Ekim 2011 Çarşamba

Disleksililer Neden Farklı Düşünür?

Disleksililer Neden Farklı Düşünür?
Psikologlar, eğitimciler, bilim adamları, disleksi’nin ve diğer öğrenme güçlüklerinin doğasını araştırdıklarında şartların belli yetenekler verdiğini bulmuşlar. Yale üniversitesinden Sally Shaywitz, disleksi’yi okumada, eğitim ve profesyonel yaşamda beklenmedik bir güçlük olarak açıklamaktadır. Tipik okuyucular,harfleri belli sesler arasında bağlantı kurarken ve bunu birkaç alıştırma sonrasında otomatikleştirirken, disleksililer için bu işlem manueldir. Her defasında bir harf gördüklerinde bu onlar için yenidir. Okumayı öğrenmek için inanılmaz çaba sarf ederler ama her zaman yavaş okurlar çünkü beyinleri farklı işlemektedir. Disleksililer büyük resmi görürler, zihinleri dağılır, problemi bulmaya çalışmak yerine, çabuk karar verirler ve bu ani kararlar başkalarını sinir eder. Öğrenme ile ilgili problemler kültürel gelişimin kaynağındadır. Okuma, konuşulan dile bağlıdır ve konuşulan dil yüzlerce, binlerce yılda gelişir, fiziksel bağlantılıdır ve doğal olarak kazanılmıştır. Yazılan dil ise yaklaşık 10000 yaşındadır, sembolleri olabilir, doğal fiziksel bağlantısı olmayabilir. Disleksiye sahip çocuklar tekrarlanan, aynı, basit kelimeleri defalarca duymuş olsalar da yanlış telafuz edebilirler. Araştırma, disleksiye sahip olanların herkes gibi öğrenmeye çabalarken zorladığında neden her şeyin daha kötü olduğunu bulmaya çalışmaktadır. Disleksi ve ona bağlı olarak okuma, görsel, uzaysal güçlüklerin entelektüel kapasite ve IQ ile bağlantısı yoktur. Aslında, okuma becerisi ve IQ birbirinden bağımsız çalışmaktadır. 445 Connecticut okul çocuğu üzerinde yapılan 12 yıllık bilişsel ve davranışsal gelişim çalışması, tipik okuyucuların okuma becerisinin her yaşta birbirine yakın olduğunu göstermektedir. disleksiye sahip çocukların ise akıllı olup ta iyi okuyamadıklarını açıklayamamaktadırlar. Nörokimyasal açıdan bakıldığında kişilik, bilişsel kuralsızlıklar serotonin hormonundan çok dopamine hormonuna dayanmaktadır. Nörokimya, beynin yoğrulabilir, keşfedebilir, risk alabilir olma eğilimini modern dünyanın varlığı olmadan açıklayamaktadır.
Kaynak: Psychology Today, January/February, 2011
Mine Çelik
Psikolojik Danışman
www.cocukvegenc.com

ÇEKİNGEN ÇOCUKLAR

ÇEKİNGEN ÇOCUKLAR
Önceki yıllarda toplumda sessiz, konuşmayan, sosyal ilişkiler kurmayan çocuklar için “aman ne kadar efendi, uslu bir çocuk” ifadesi kullanılırdı. Bunun olumlu bir özellik olarak kabul edilmesi aşırı utangaçlığın bir problem olarak algılanmamasına sebebiyet verdi. Günümüzde aşırı utangaçlık, sosyal fobi olarak adlandırılmakta, bunun çocukluktan itibaren kişinin günlük yaşamını olumsuz etkilediği bilinmektedir. Aşırı korumacı aile yapısının baskın olduğu durumlarda çocuklar daha çok etkilenmektedir. Aşırı korumacı ya da baskıcı aileler çocuğun arzu duyduğu hayal ve hedeflerini görmezden geldiğinde ve kendi isteklerini dayattıklarında, çocuğun yaşı ve potansiyelinin çok üstünde beklentilere sahip olduklarında ve bu beklentilere cevap alamayınca tepki gösterdiğinde, sürekli eleştirdiğinde, başkalarıyla kıyasladığında, çocuğun kendini tanıma ve ifade edebilme becerisini geliştirmesine engel olmaktadır. Çekingen çocukları tanımlayan birtakım özellikler vardır.
Çekingen çocukların özellikleri:
• Aynı yaş grubundaki arkadaşlarıyla ilişki kurmaktansa yalnız olmayı tercih ederler. Karşı cinsle iletişim kuramazlar.
• Çekingen çocukların kalabalıklardan uzak, kendine ait bir yer seçerler. Aktivitelere katılmaz, uzaktan seyrederler.
• Okulda veya arkadaş grubunda yer almak isteseler bile cesaret edemezler. Mutlaka birinin onu yönlendirip oyuna dahil etmesine ihtiyaç duyarlar. Oyuna girdiklerinde ise mutlu olurlar.
• Kendilerini rahatlatmak için parmak emme, ileri geri sallanma ya da mastürbasyon görülmektedir.
• Çoğunlukla güvensiz ve huzursuz oldukları görülür. Annelerinden ayrıldıklarında, alışık olmadıkları bir durum karşısında ya da yeni bir iş verildiğinde huzursuz olup, ağlamaya başlarlar.
• Annelerinden ayrılmak istemezken, anneanne, babaanne hatta baba ile birlikte olmak istemezler.
• Kendilerini sözlü olarak ifade etmekte zorlanırlar, soru sorulduğunda cevaplamaktan kaçınırlar.
• Öğrenci ise tahtaya kalkamaz, soruların cevaplarını bildiği halde parmak kaldıramaz.
• Öğretmen soru sorarsa kızarır, dili dolanır, bildiğini de şaşırır. Öğretmenine, arkadaşlarına rezil olduğunu düşünür, hatta bu yüzden okula dahi gitmek istemez.
Bu durumu kabullenmek ve sabırlı olmak ilk önceliktir. İlk etapta uyum sağlayamadığı zaman sabırlı olup zorlamamak en doğrusudur. Çocuğun nelere karşı çekingenlik gösterdiği, kendini kapattığı tespit edilmelidir. Aynı zamanda çocuğun ilgi alanlarını da öğrenebilmek için dikkatli gözlem yapmak gerekmektedir. Çekingen çocukların anneden kopmaları, mutlaka sosyal bir ortamda bulunmaları ve arkadaş gruplarına dahil olup, faaliyetlere katılmaları sağlanmalıdır.Çocuğun başarılı ve mutlu olacağı alanları keşfetmesi özgüvenini arttıracaktır. Başarılı olduğu durumlarda da takdir etmek ve yüreklendirmek oldukça önemlidir.

Mine Çelik
Psikolojik Danışman
www.cocukvegenc.com

22 Şubat 2011 Salı

ÖZEL (ÖZGÜL) ÖĞRENME BOZUKLUKLARI

ÖZEL ÖĞRENME BOZUKLUKLARI
* Disgrafi, (yazı)Disleksi, (okuma)Diskalkulum 8matematik) olarak üçe ayrılır.
* Okul öncesi ve çoğunlukla ilkokul birinci sınıfta ortaya çıkar. (mat., okuma-yazma vs.)
* Özürleri belli olmadığı için normal karşılanır ve başka türlü etiketlenir. Dolayısıyla bu çocuklar görevden kaçar. Sözel olarak duyduğumuz "Ben aptalım"
* Kendi dikkatlerinitoplayamadıkları için, olumsuz anlamda ya öğretmenin ya da arkadaşlarının dikkatini çekmeye çalışırlar.
* Aileler çoğunlukla kabul zorluğu çekerler, yavaş yavaş ikna edilmeleri gerekir.
* Normal ve normalüstü zekalı çocuklarda görülür. "Özel öğrenme güçlüğü" olarak ayırt edilir. Zekayla ilgisi yoktur.
* Psişik hastalığı,duyusal özrü olmamalı, sadece okuma, yazma, dinleme de sorunlar yaşıyor olmalıdır ve eğitim görmeleri gerekir.
* Nöropsikolojik açıdan bakılırsa, sağ ve sol lob'un biribirleriyle denge sağlayamamasından kaynaklanır. Korpossum, iki lob arasındaki dengeyi sağlayan bir köprüdür. Okuma her iki lob'un da çalışması gereken bir eylemdir. (Frontal)
* Genetik, kalıtımsal olabilir. Birinci derecede akraabalarda görülür. 15 no'lu kromozomdan kaynaklandığı söylenir. Ekstra X kromozom neden olur.
* Erken yaşta tespit edilirse, sorun daha çabuk ortadan kalkar. 10 yaşına kadar eğitilebilir. 10 yaşından sonra çalışmak daha güç olabilir.
* Yapılan testlerde Hiperaktivitede 15 sınıdır. Hiperaktivitede performans-15, sözel +15, disleksi de performans +15 sözel -15 tir.

Duyu --> İşlem --> Depolama --> Çıktı

Duyu: Algılama sorunudur, kromozomdan kaynaklanır, artikülasyon problemleri görülür.
İşlem: Bilginin organize edilmesidir. Örneğin günleri, ayları sayamama
Depolama: Hafızaya alma
Çıktı: Bilginin kullanılması

Öğrenme güçlüğü çeken öğrenciler,

* göz takibi yapamaz
* satır takibi yapamaz
* hece atlar
* harf atlar
* aşağı doğru yazar
* tersten okur
* hece değiştirir
* kelimeler arasında boşluk yoktur
* konsantrasyon yoktur
* oryantasyon yoktur
* sözlü yönergelere uyamaz
* zaman-mekan sorunu vardır (unutma, kaybetme)
* matematik güçlükleri
* uyum bozuklukları

21 Şubat 2011 Pazartesi

Hayatınızı Renklendirin

Howard & Dorothy Sun "Hayatınızı Renklendirin" isimli kitapta renkler üzerine araştırmalarında insan zihnini etkileyebilen renklerin fizyolojik etkilerininde olduğunu iddia etmişler. İşte renklerin fizyolojik ve psikolojik etkileri...

KIRMIZI: Psikolojik olarak uyanık ve tetikte olmayı teşvik eder. Fizyolojik olarak kan basıncını attırır ve adrenalin salgılar.

TURUNCU: Psikolojik olarak neşeyi teşvik eder. Fizyolojik olarak sindirim sistemi ve metabolizmaya destek olur.

SARI: Psikolojik olarak olumluluk ve canlılık özellikleri vardır. Fizyolojik olarak sinirsel bozukluklara iyi gelir.

YEŞİL: Uyumlu ve dengeleyici psikolojik özelliklere sahiptir. Fizyolojik olarak kalp ve göğüs sorunlarını hafifletir.

TURKUAZ:Canlandırıcı ve serinletici psikolojik özellikleri bulunmaktadır. Fizyolojik olarak ağrı kesici özelliği vardır.

MAVİ: İnsan psikolojisi üzerinde barışçıl ve sakinleştirici etki gösterir. Fiziksel olarak kan basıncını düşürür, boğaz sorunlarını çözer.

MOR: İç bilinci teşvik eder. Fizyolojik olarak uykusuzluğa iyi gelir.

MAGENTA:Sevgi ve şefkat dolu bir renktir. Fiziksel olarak migren ve baş ağrılarını hafifletici etkisi bulunmaktadır.

9 Şubat 2011 Çarşamba

Dikkat Geliştirme Eğitimleri

Şubat-Mart 2011 aylarında, Çocuk
ve Genç Kliniğinde dikkat geliştirmeye yönelik grup çalışmaları
başlamıştır. Gruplar, okul öncesi dönemi çocukları ve okul dönemi
çocuklarını içermektedir ve çalışmalarının düzenlemeleri çocukların
yaşlarına ve beceri gelişim düzeylerine göre yapılmaktadır.

3 Şubat 2011 Perşembe

Yaşamı Kullanma Kılavuzu

**YAŞAMI KULLANMA KILAVUZU** 1 Size bir vücut verilecektir Onu beğenebilir ya da ondan nefret edebilirsiniz ancak kesin olan bir şey varsa o da ömrünüzün geri kalanı boyunca ona sahip olacağınızdır 2 Dersle...r öğreneceksiniz Yeryüzünde Yaşamak isimli tam zamanlı bir okula kaydoluyorsunuz Her kişi veya her olay birer Evrensel Öğretmen'dir 3 Hatalar yoktur yalnızca dersler vardır Büyümek bir deneyim sürecidir Başarı kadar yenilgiler de bu sürecin bir parçasıdır 4 Bir ders öğrenilene kadar tekrar edilir Bu ders ta ki siz öğrenene kadar size çeşitli biçimlerde anlatılır Ancak ondan sonra bir sonraki derse geçebilirsiniz 5 Eğer kolay dersleri öğrenemezseniz bu dersler giderek zorlaşırlar Dışsal sorunlar içsel durumunuzun kesin bir yansımasıdır İçsel engelleri ortadan kaldırdığınız zaman dış dünyanız değişir Acı evrenin sizin dikkatinizi çekme şeklidir 6 Davranışlarınız değiştiği zaman bir dersi öğrenmiş olduğunuzu anlarsınız Bilgelik egzersizdir Bir şeyin bir parçası hiç bir şeyin bir çoğundan daha iyidir 7 Buradan daha iyi bir orası yoktur Orası dediğiniz yer burası olduğu zaman gene buraya kıyasla daha iyiymiş gibi görünen bir orası olacaktır 8 Diğer insanlar yalnızca sizin aynanızdırlar Diğer bir kişinin bir yönü sizin kendinizde sevdiğiniz ya da nefret ettiğiniz bir yönünüzü yansıtmadıkça onu sevmeniz ya da ondan nefret etmeniz mümkün değildir 9 Yaşamınız size bağlıdır Yaşam size tuvali sunar resmi siz yaparsınız Yaşamınıza sahip çıkın yoksa başkası sahip çıkacaktır 10 Daima ne isterseniz onu alırsınız bilinçaltınız kendinize çektiğiniz enerjileri deneyimleri ve insanları doğrulukla belirler dolayısıyla ne istediğinizi bilmenin en güvenilir yolu neye sahip olduğunuzu görebilmektir Kurbanlar yoktur yalnızca öğrenciler vardır 11 Doğru ya da yanlış yoktur ama sonuçlar vardır Ahlaki yaklaşımların faydası olmaz Yargılamalar ise yalnızca davranış kalıplarını korumak içindir Yalnızca yapabildiğinizin en iyisini yapın 12 Cevaplar kendi içinizdedir Çocukların başkalarının rehberliğine ihtiyacı vardır; bizler ise olgunlaştıkça Ruhun Yasalarının yazılı olduğu kalbimize güveniriz Bildikleriniz duyduklarınızdan okuduklarınızdan ya da size söylenenlerden çok daha fazladır Yapmanız gereken yegane şey bakmak dinlemek ve güvenmektir 13 Tüm bunları unutacaksınız 14 Ne zaman arzu ederseniz hatırlayabilirsiniz Cherie Carter-Scott' un Life is a Game These are the Rules adlı kitabından alınmıştır.

nana mouskouri - a place in my heart

26 Ocak 2011 Çarşamba

HAYATIN SIRLARI

HAYATIN SIRLARI
1. BOL BOL GÜLÜMSE! HEM MALİYETİ SIFIRDIR, HEM DE BEDELİNE PAHA
BİÇİLMEZ.
2. CESUR OL! DEĞİLSEN BİLE ÖYLE DAVRAN.
3. İNSANLARA ADLARI İLE HİTAP ET.
4. AYRINTI PROFESÖRÜ OLMA.
5. İLK İNTİBALARINA GÜVENME.
6. ARKADAŞINA BORÇ VERİRKEN İHTİYATLI DAVRAN, İKİSİNİ DE
KAYBEDEBİLİRSİN.
7. KAYBEDECEK HİÇBİRŞEYİ KALMAMIŞLARDAN UZAK DUR.
8. KİMSE İLE KÖPRÜLERİ ATMA.
9. HAYATIN HER ZAMAN ADİL OLMASINI BEKLEME.
10. BİRİNE SENİ SEVİYORUM DEME FIRSATINI KAÇIRMA.
11. SANA YARDIMCI OLANLARA MİNNET DUY.
12. ÖNCELİKLERİNİ İYİ TAYİN ET.
13. ZAMANI VE SÖZLERİ DİKKATLİ KULLAN, BİR DAHA GERİ ALINAMAZ.
14. BAŞLADIĞIN HER İŞİ BİTİR.
15. KEŞKE YERİNE BİR DAHA Kİ SEFERE DEMEYİ DENE.
17. DEVAMLI BEN DÜRÜSTÜM DİYENLERDEN ŞÜPHELEN.
18. İŞ BİTMEDEN ASLA ÖDEMENİN TAMAMINI YAPMA.
19. KARNIN AÇKEN YİYECEK-İÇECEK ALIŞVERİŞİNE ÇIKMA.
20. ÖLÜM KALIM DIŞINDA HİÇ BİR ŞEY GÖRÜLDÜĞÜ KADAR ÖNEMLİ DEĞİLDİR.
21. BİR İNSANIN EN DERİN DUYGUSAL İHTİYACI, TAKDİR EDİLDİĞİNİ HİSSETMEKTİR.
22. KREDİ KARTLARINI, KREDİSİ İÇİN DEĞİL, KOLAYLIĞI İÇİN KULLAN.
23. HER ZAMAN ŞÜKRETMESİNİ BİL.

21 Ocak 2011 Cuma

MAZERET YOK ANDI!

“MAZERET YOK!” ANDI

Ben bir “Mazeret Yok!” kişisiyim. Kişisel sorumlulukla yaşarım, her sözümden ve eylemimden sorumluyum. Hayatta olmanın anlamını biliyorum, yolum açık ve net. Yaşamdaki amacımı biliyorum ve görev bilinciyle çalışıyorum. Kişisel bütünlükle hareket ediyor, tüm kararlarıma sahip çıkıyor, her zaman elimden geleni yapıyor, olabileceğimin en iyisi olmaya çalışıyorum. Geçmişte üzüntü ve başarısızlıklara yol açmış olabilen, yapılan veya yapılmayan her şey için kendimi ve başkalarını bağışlıyorum.
Çevremi bağışlıyor ve engelleri aşıyorum. Geçmişi ileride bırakıyor, mükemmellik yolunda ilerliyorum. Asla değer yargılaması yapmayarak koruduğum sağlam bir özsaygım var. Herkese tümüyle koşulsuz bir anlayışla yaklaşıyor, onları oldukları gibi kabul ediyorum, çünkü Yaradan’ın gözünde hepimiz eşitiz. Bir “Mazeret Yok” kişisi olarak, yetenek ve becerilerime güvenim her zaman tam. İdeal bir sağlığa sahip oluyor, kendimi enerjik hissediyorum. Neşe dolu oluşum yüz ifademe yansıyor. Düşünce, söz ve eylemlerimde özdenetim sağlıyorum; işlerin sonunu getirecek sabra sahibim. Kendime ve başkalarına karşı her zaman dürüstüm; kendim için doğru hedefler belirliyorum. Korkularımı yenmemi, risk almamı ve istediğim yaşamı elde etmemi sağlayacak kadar büyük bir düşüm var. Her zaman öğreniyor ve gelişiyorum; aklımı geliştiriyor ve yeni beceriler ediniyorum. İnsanları anlamaya çalışıyor ve onlarla etkili iletişim kuruyorum. Ailemi ve arkadaşlarımı takdir ediyor, onların benim için ne kadar önemli olduğunun bilincine varıyorum. İnsanlara saygı duyuyor, yetenek ve becerilerini takdir ediyor, herkes için sevgi ve sevecenlik besliyorum. İnsanlara hizmet etmek ve fark yaratmak için büyük bir arzum var. Yaşamımın yedi temel yönünü dengeliyorum: Fiziksel, Zihinsel, Ruhsal, Aile, Kariyer, Ekonomik ve Sosyal Denetimimde olan yaşamım verdiğim kararların bir ürünü. Bende “Mazeret Yok!” Tüm mazeretlerim yok oldu. “Mazeret Yok!” yaşamı tam bana göre.
Ben bir “Mazeret Yok!” kişisiyim.

JAY RİFENBARY

9 Ocak 2011 Pazar

Çalışan Annenin Suçluluk Duygusu

Çalışan Annenin Suçluluk Duygusu


Günümüz kadınlarının en büyük problemlerinden biri evi ile işi arasında sıkışıp kalmalarıdır. Kadınların, anne kimlikleriyle iş kadını kimlikleri arasında bocalarken hissettiği suçluluk duygusu, kızlara anneliğin ‘kutsal’ bir görev olduğunun aşılanması ile başlamaktadır. Bu ‘Kutsal Anne Miti’ ile hareket eden kadınlar bir süre sonra çocuğunun her istediğini yapmak, sürekli çocuğuna bir şeyler almak, eve geldikten sonra bütün zamanını çocuğuyla geçirmeye çalışmak gibi hatalarla ‘suçluluğunu telafi etme isteği’ni karşılamaya çalışırlar. Hâlbuki çalışan annelerin bu konuda suçlu hissetmeleri gereksizdir.

Yapılan araştırmalarda, çalışan anne’nin çocuğuyla yaşadığı problemlerin sebebinin anne’nin çalışıyor olmasından kaynaklanmadığını doğrulamaktadır. Bu çatışmaların nedeni, çoğunlukla kaygılı annelerin hatalı davranışlarının sonuçlarıdır. Ayrıca çocuğun annesi dışında başka insanlarla (anneanne, babaanne, abla, dadı vs. ) da iletişim halinde olması gelişimi açısından da oldukça yararlıdır. Bu iletişimin sürekliliği de güven hissini ve iletişim gücünü kuvvetlendirmektedir. Dolayısıyla profesyonel bir bakıcı ya da aileden birinin desteği alınabilir.

Anne’nin çalışıyor olmasından dolayı bir süre çocuğundan ayrı kalması, onunla geçireceği zamanında değerini arttırmaktadır. Çalışan anne olmak yetersiz anne olmak anlamına gelmemektedir. Önemli olan çocuk ile geçirilen zamanın azlığı ya da çokluğu değil kalitesidir. Birlikte nitelikli ve eğlenceli zaman geçirmek, çocuğun gelişimine katkı sağlar ve doyurucudur. Yoğun ve yorucu bir iş gününün ardından birlikte programlanarak ve bu programa uyularak geçirilecek bir zaman dilimi oluşturmak, bu süre boyunca yalnızca çocukla ilgilenmek gerekir. Örneğin birlikte oyun oynamak, sohbet etmek, ev işi yapmak ya da en azından uykudan önce bir masal okumak yararlıdır. Dolayısıyla anne “iyi ve yeterli bir anne tüm zamanını çocuğuna vermelidir” inancından vazgeçmelidir. Onun yerine “iyi niyetli ve yeterliyim” inancını benimsemelidir. Her şeyi doğru ve mükemmel yapma olasılığı yoktur. Bu mutluluk veren küçük anları kaçırmaya ya da ihmallere sebebiyet verebilir.

Ayrıca annenin elinden gelen her şeyi yapması bile bazen çocuğu mutlu etmeyebilir. Bu durum onun isteklerini karşılayamadığı, ihmal ettiği anlamına gelmemektedir. Bilakis her isteğine kolayca ulaşan çocuk mutlu olamaz. İsteklerine çaba göstererek başarıya ulaşma hazzını, küçük yaşlardan kazanmalıdır. Böylece çocuğun özgüveni de gelişecektir. Anne çocuk ile elinden gelenin en iyisini yaptığı yönünde duygu ve düşüncelerini paylaşmalı ve mutlu olmanın büyük ölçüde kendisine bağlı olduğunu anlatmalıdır.

Ancak, çocuk gelişiminde 0-3 yaş dönemi anne ile çocuğun bağ kurabilmesi açısından önemli bir dönemdir. Bu dönemde anne çocukla ilgilenmeli, çocuğun gereksinimlerini karşılamalı, onunla ilgili kararları vermelidir. Anne çalışmak zorundaysa çocuk 6 aylık olana kadar çocuğun bakımını kendi vermeli, evden ayrılsa bile çocukla ilgili tüm kararlar ona ait olmalıdır. Aynı zamanda babanın da varlığı önem teşkil eder. Kadınların doğasında“annelik içgüdüsü” yer alır ancak erkeklerin doğasında “ baba olmak” ile ilgili bir kavram yer almamaktadır. Erkek baba olmayı yaşayarak, deneyimleyerek öğrenir. Dolayısıyla babanın da hem eşine destek olmak hem de çocukla bir bağ kurabilmek için sadece maddi anlamda değil manevi desteğini de esirgememelidir. Zira, çocuk için anne şefkati, baba ise gücü temsil eder.

Özetle,

• 0-3 yaş anne ile çocuğun arasında bağın oluştuğu dönemdir. Bu dönemde anne’nin çocukla ilgili kararları vermesi gereklidir. Baba’nın desteği de önemlidir.
• Çocuğun anne ve baba dışında başka insanlarla da iletişim kurabilmesi önemlidir.
• Önemli olan çocukla geçirilen zamanın nitelikli olması ve sadece ona ait olmasıdır.
• Anne mükemmel olmaya çalışmamalıdır. Suçluluk hissinden dolayı çocuğun her istediğini yapmaya çalışması doğru değildir.

Mine Çelik
Psikolojik Danışman
www.cocukvegenc.com

7 Ocak 2011 Cuma

DAHA KEYİFLİ BİR HAYAT İÇİN

Daha keyifli bir hayat için...

* Hayatınıza daha çok eğlence katın.
* Esprili, neşeli olun.
* Hafifleyin, fazla yüklerinizi atın.
* Her zaman iyimser, olumlu ve yapıcı olun.
* Dostlarınızı ve ailenizi daha sık arayın.
* Daha çok şaka yapın.
* Çalışmanızı aksatmayın.
* Gülmektende ağlamaktanda korkmayın.
* Sevdiklerinize yaklaşın, sık sık sarılın.
* Daha sık tatil yapın, vücudunuzu ve ruhunuzu dinlendirin.
* Nefret, düşmanlık, kin ve korkudan uzak kalın.
* Daha çok hoşgörün, daha sık bağışlayın.
* Yeni hobiler kazanın.

YAŞAMAK SANATI

Yaşamak Sanatı

"Elimizdekilerle yetinmeyi öğrenelim. Yanlış kanaatlerimizi silkip atalım. Sakin bir ev, kendi yetiştirdiğimiz çiçekler, ilham verecek kitaplar, sevilmeye değer birkaç arkadaş, acı veya pişmanlık vermeyen masum eğlenceler, gerçeğe bağlılık, güven, ümit ve sevgi dolu sade bir iman elde etmek gibi yüksek ideallere erişmeye bakalım. Dünya, bütün zevk ve neşesini bu gibi hayat felsefesi sahiplerine ayırmıştır." JOSEPH H.DOODSON

DAİMA DEĞİŞMEYE VE GELİŞMEYE BAKIN

Daima Gelişmeye ve Değişmeye Bakın

"Mümkün olduğunca kendi bilgilerinize uygun şekilde yaşayın. Kendi tecrübelerinizden çıkardığınız kaideler ne kadar çok olursa başarınızda o oranda gerçekleşecektir. Dünya çabucak değişiyor. Devamlı olarak ortaya yeni kargaşalıklar çıkıyor. Sizde kendi prensiblerinizi onlara ayak uyduracak şekilde değiştirin. Sizde durmayın. Duran yıkılır ve çürür. Hep canlı olun, hep değişin. Yaşamak ve ilerlemek için gelişin. Bu; toplumun da anayasasıdır." GAYELORD HAUSER

6 Ocak 2011 Perşembe

Neden Hasta Oluruz?

NEDEN HASTA OLURUZ

Şimdi Hayatınıza Bir Bakın Ne Durumdasınız?

Mutsuz, acı içinde..., üzüntülü, hasta, fakir, terkedilmiş, umutsuz, yaşamla bağlarınız kopmuş ya da her an umut ve neşeyle yaşayan gayet keyifli, zengin sağlıklı, tüm hedeflerinize ve isteklerinize kavuşmuş halde misiniz?
Yada biraz olumsuz, biraz olumlu alanlarınız mı var…

İçinde bulunduğunuz hayatın tablosu her ne ise düşünceleriniz, inançlarınız, korkularınız, ağzınızdan
çıkan sözler, bilerek yada bilmeyerek yapmış olduğunuz seçimlerle oluştu..
Yaratmış olduğumuz bu hayatın sorumluluğunu almanız gerekiyor.. Bunu siz yarattınız..
Hayatınızda iyi bir şeyler oluyorsa ‘ben başardım’deyip, kötü bir şey oluyorsa suçlu birini de aramayın..

Hasta veya sağlıklı,zengin veya fakir,mutlu veya mutsuz şu an nasıl bir hayat yaşıyorsanız önce iyi olanlar için şükredin, Başarılarınızdan dolayı kendinizi takdir edin.. Olumsuz olan durumlar içinde şikayet etmekten, söylenip durmaktan vazgeçip düşüncelerinizi ve seçimlerinizi değiştirin..

Sadece farkında olun.. Yaşam size ne söylüyor? Bunu fark edin… Dinleyin..

Hayatınızdaki sorunları görebilmeniz ve çözebilmeniz için önce yaşam size sinyaller vermeye başlar.. Siz anlayın ve düzeltin diye daha sonra sıkıştırmaya başlar.. Yine anlamazsınız..

Sadece başıma bu geldi , bunu da yaşadım, ahh ahh vahh vahh der durursunuz, bir de çevrenize anlatırsınız, destek almak için… Kısaca söylenir durursunuz..

Önce ailenizde ve çevrenizdeki insanlarla problemler yaşarsınız, sinir olursunuz, öfke duyarsınız…
evinizde işyerinizde arabanızda problemler çıkar.. Bunlara da kızar söylenirsiniz.. ‘Kimse beni anlamıyor’ dersiniz.
Halbuki tek yapılması gereken şey şu.. Farkında olmak..
‘İnsanlar bana ne söylüyor, hayat bana ne diyor?’ diye farketmek.

Korkularınızı iyileştirin, olumsuz düşünce ve inançlarınızı düzeltin.. Kızgınlıkları affedin, kendinizi özgürleştirin vs… Kendini çok sevin ve onaylayın..
Hayat sadece sizden dengede olmanızı ve kendi yaşamınıza sahip çıkmanızı, mutlu olmanızı, sağlıklı yaşamanız ve bu yaşamdan keyif almanızı istiyor..

İşte yaşamdan gelen sinyaller ve uyarılar;

‘Arabanızda frenler tutmuyorsa evren size nerde durmasını bilmiyorsun’ diyor..
Silecekleriniz çalışmıyorsa neyi görmek istemiyorsun? diyor.. ‘Telefonunuz arızalıysa iletişim kanallarında sorun var, kime söylemek istiyorsun da söyleyemiyorsun?’ diyor..

‘Arabanızda vuruklar, çarpmalar varsa öfkelisin, kendini ve kızgın olduğun herkesi affet’ diyor..
Evinizde su boruları devamlı patlıyorsa, musluklardan su sızıyorsa yaşamındaki kaçakları gösteriyor.. (Para, sağlık, huzur vs.) elektrikle ilgili sorun varsa karanlıktasın, aydınlat kendini diyor..

Veee bedenimiz işte harika makinemiz.. Biz hayatımızdaki kullandığımız araçlar arızalanınca insanlarla ilişkilerimiz bozulunca, yaşamın bize verdiği mesajları hala anlamadıkça…

Yaşam, son çare olarak mükemmel bir makinemiz olan bedenimizle hayatımızdaki sorunları göstermeye çalışıyor.. Ancak hastalanınca duruyoruz.. Bana ne oluyor böyle diyoruz..
Neden hasta olunca farkına varıyoruz? Çünkü yaşamla ilişkimiz bir şekilde kesiliyor..
İşimize gidemiyoruz veya ağrılar içinde dolaşıyoruz hayattan keyif alamıyoruz..
‘Evet yaa, bu işim beni çok strese sokuyordu, sonunda hasta etti beni’ diyorsunuz..
Yaşamın size söylediklerini dinlemek için illa hasta olmayı mı bekliyorsunuz..
Kanser olduğunuz zaman mı en nefret ettiğiniz kişiyi affedeceksiniz.. Öleceğinizi bilirseniz mi yapmak istediğiniz şeyler için kendinize zaman ayıracaksınız, kızmayı, söylenmeyi bırakacaksınız..

Hastalıklar sizin düşüncelerinizle yaşamınızda yaratmış olduğunuz sıkıntıların sonuçları ve bu düşünceler sahip olduğunuz yaşam alanlarınızı güçlü bir şekilde etkiliyor..

Öncelikle şunu da belirtmek isterim, yaşamımızdaki bu nedenleri görmemek için kendimize bahanelerde uydururuz..soğuk bir şeyler içtim bu yüzden boğazım ağrıyor.. acılı yedim bu yüzden midem ağrıyor vs.. Daha önce neden soğuk içtiğinizde veya acı yediğinizde bu ağrılar yoktu..

Kendinize dürüst olun ve yaşamın size verdiği bu ipuçlarını kullanın.. Sonuçta sadece kazançlı çıkarsınız…

Aşağıda hastalıkların zihinsel nedenleri ile ilgili birkaç örnek vermek istiyorum..
Hastalıkları kalıcı bir biçimde ortadan kaldırabilmek için bu hastalığa neden olan düşünce kalıbınızı iyileştirmeniz gerekir.. Aşağıda hastalıkların nedeni,yerine koymanız gereken olumlu düşünce şekli yer alacak.. Eğer bu hastalıklara sahipseniz lütfen bunu yapın.. Devamlı onaylamaları tekrar edin.. İyileşmenin ne kadar hızlı olduğunu, olumlu düşünce şeklinizin de hayatınızdaki diğer problemleri nasıl hallettiğini, ilaç tedavinize de nasıl destek olacağını göreceksiniz.

Başınız ağrıyorsa; Kendinizi hangi konuda yargılıyorsunuz sorusunun cevabını bulun.. Kendini eleştirme, değersiz görme ile ilgilidir..
Migren türü ağrılar ise mükemmelliyetçi olan ve bu yüzden kendilerine çok baskı yapan kişiler tarafından yaratılır.. Migrende yoğun olarak bastırılmış kızgınlık vardır..
Onaylaması; Kendimi çok seviyor ve onaylıyorum, kendimi affediyorum.. Emin ellerdeyim..

Sinüs ağrıları; Burunun çok yakınında hissedilir. Hayatınızda size çok yakın olan birisinden duyduğunuz rahatsızlığı gösterir, o kişi tarafından ezildiğinizi hissediyor olabilirsiniz..
Onaylaması; Hayatın bütünüyle birim. Huzur, uyum ve dengenin her zaman içimi kapladığını ve beni Kuşattığını ilan ediyorum. Herşey yolunda. Ben kendi gücüme sahip çıkıyorum.

Boyun ağrıları, tutulma; Düşüncelerimizde esnek olma, sorunun öteki yüzünü görme, başka bir kişinin bakış açısını anlamayı temsil eder. İnatçılığı ve hep haklı çıkma isteğini bırakmak gerekir.

Olumlaması; Hayatla barış halindeyim, rahatım. Bir meselenin her yönünü esneklikle ve kolaylıkla görüyorum. Başka bakış açılarını da sevgiyle algılıyorum, güvendeyim.

Boğaz; Kendimizi doğru bir şekilde ifade edemiyoruz, istediğim şeyi söyleyemiyorum.. Düşünce kalıbını içerir. Kendimizi ifade etme korkumuzu, hakkımızı aramaktan çekinme korkumuzu, “ben buyum” deme cesaretimizin olmayışını gösterir. Kızgınlık boğaz ağrılarının nedeni. Eğer soğuk algınlığı da varsa zihinsel karışıklık yaşıyoruzdur.. Larenjit konuşamayacak kadar öfkeli olduğumuzu gösterir.

Yaratıcılığımız engellendiğinde boğazla ilgili sorunlar olur. Hayatlarını başkaları için yaşayan anne/ baba/çocuk/eş/sevgili/patron vs. kendi istediklerini hiç yapamayan bir çok insan BADEMCİK ve TİROİD sorunları yaşarlar.. Engellenmiş yaratılığın sonucudur.

Ayrıca boğazdaki enerji merkezimiz bedende değişimin olduğu yerdir.. Değişime karşı koyduğumuzda, değişmeye çalıştığımızda genellikle boğazımızda sorun yaşarız.. Öksürdüğünüzde ya da biri öksürdüğünde dikkat edin.. Ne konuşuluyordu? Neye tepki gösteriyoruz? Direnç ve inatçılık mı yoksa değişim süreci içindemisiniz?

Öksürdüğünüz an elinizle boğazınızı tutun “değişmeye hazırım” “değişiyorum” diyin…
Olumlama; Düşündüklerimi, isteklerimi, hissettiklerimi rahatlıkla ve özgürce ifade ediyorum. Yaratıcıyım, sevgiyle konuşuyorum. Değişmeye hazırım. Kendim olmakta özgürüm. Emin ellerdeyim.

Sırt; Destek sistemimizi temsil eder. Sırt ile ilgili sorunlar genellikle yeterince destek görmediğimizin ifadesidir. Yalnızca bizi işimizin, ailemizin, eşimizin desteklediğini düşünürüz. Bu yanlış bir inanış şeklidir.. Gerçeği ise, evren ve hayat bizi destekler.
Onaylama; Hayatın her zaman beni desteklediğini biliyorum ve kabul ediyorum..

Üst sırt ağrıları; Duygusal destekten yoksunluk.. Eşim, ailem vs beni anlamıyor ve desteklemiyor.
Onaylama; Kendimi seviyor, beğeniyor ve onaylıyorum. Hayat beni seviyor ve destekliyor.

Orta kısım; Suçluluk duygusuyla ilgili.. Geçmişimizde arkamızda kalan bir şey. Sırtınızdan bıçaklandığınızı mı düşünüyorsunuz,arkanızda ne bıraktığınızı görmekten mi korkuyorsunuz ya da arkada bıraktığınız bir şeyimi gizliyorsunuz?
Onaylama; Geçmişi geride bırakıyorum. Geçmişin geleceğim üzerimde hiçbir etkisi yok. Yüreğimde sevgiyle ilerlemek için özgürüm..

Alt bölüm ise; Bitip tükendiğini hissetme,ekonomik sorunlarla bir çıkmaz içinde olma, ekonomik endişelerin ifadesidir.. Parasızlık ya da parasal korkular bu bölümle ilgilidir..
Onaylama; Yaşam sürecine güveniyorum.gereksindiğim her şey daima sağlanacaktır. Emin ellerdeyim.

Sinir Bozukluğu; Sinirler İletişimi temsil eder.Ben merkezcilik (sadece kendini düşünme). İletişim kanallarını kapatma
Onaylama; Yüreğimi açıyor ve sadece sevgi dolu iletişim biçimleri yaratıyorum. Güvenlik içindeyim ve iyiyim. Rahatça ve keyifli iletişim kuruyorum.

Akciğerler; Hayatı içine alma kapasitesini temsil eder. Akciğer rahatsızlıkları, zatürre nedeni; depresyon keder, hayatı içine almaktan korkma, kendinde hayatı dolu dolu yaşama hakkını görmeme.. Hayatı reddediş..
Olumlama; Hayatı kusursuz bir dengeyle içime alıyorum. Hayatın bütünlüğünü içime alma kapasitesine sahibim. Hayatı sevgiyle ve dopdolu yaşıyorum.

Kalp; Sevgi ve güvenlik merkezini temsil eder. Kendimizi sevgi ve sevinçten yoksun bırakma.. Çoktan beri süren duygusal sorunlar. Kendini yalnız ve panikte hissetme. Ben yeterince iyi değilim, yeterli değilim, asla başaramayacağım inancı ile yaşayanlar kalp hastası olurlar.
Onaylama; Kalbim sevgi ritminde vuruyor. Neşe ve sevinci kalp merkezime geri getiriyorum. Herkese sevgi gösteriyorum. Sevinç içinde yaşıyorum. Sevincin, zihnimden, bedenimden ve deneyimlerinden akmasına sevgiyle izin veriyorum. Tüm hayatla birim ve evren beni bütünüyle destekliyor. Her şey yolunda.

Yüksek Tansiyon; Çoktan beri süren, çözülmemiş duygusal sorun.
Onaylama; Geçmişi sevgiyle geride bırakıyorum. Huzur içindeyim.

Düşük Tansiyon; Çocukken yeterince sevgi görmemiş olma. Ne anlamı varki? Nasıl olsa işe yaramayacak yaklaşımı içinde yaşama.
Onaylama; Artık daima sevinçli olan ŞİMDİ de yaşamayı seçiyorum. Hayatım bir sevinç kaynağıdır.

Mide; Besinleri taşır. Tüm yeni düşünce ve deneyimlerimizi sindirir.. Bu hayatta hazmedemediğiniz, kabul etmediğiniz nedir? Yeniliklere kolaylıkla adapte olamıyoruzdur.
Mide bulantısı; Bir fikri ya da deneyimi redetme..
Ekşimesi; Korku, korku.. Sıkıştırıcı korku..
Gastrit; Büyük korku, dehşet.. Yeniden korkma, yeniyi özümseyememe..
Ülser; Yeterince iyi olmadığına inanma. Kendini sevmeyi redetme. Birilerini hoşnut etmeye çalışma.
Olumlama; Hayatı rahatça sindiriyor ve özümsüyorum. Güvendeyim, yaşam sürecinin bana yalnızca iyi şeyler getireceğine inanıyorum. Hayat benimle anlaşma ve uyum içinde. Her gün, her an yeniyi özümsüyorum. Kendimle barış içindeyim. Kendimi seviyor beğeniyor ve onaylıyorum.

Bacaklar; İleriye doğru atılan adımlar.adım atmaktan korkma, bir şeyleri yapmak istemediğimiz zaman bacaklarımızda sorunlar çıkar. Gelecekten korkma.
Olumlama; Hayat benim için var. Geleceğimde her şeyin iyi olduğunu bilerek güven ve neşeyle ilerliyorum.

Dizler; Boyun gibi esneklikle ilgilidir.taviz verme,gurur,ego ve inatçılığı ifade eder.
İleri doğru adım atarken taviz vermekten korkar, katılaşırız. Bu eklem yerlerini sertleştirir. İlerlemek isteriz ama değişmek istemeyiz. Bu yüzden dizin iyileşmesi uzun süre ego devrededir. Huzurlu olmak için esnek olmalı takılıp kalmamalıyız..
Olumlama; Ben esnek ve akıcıyım.. Şefkat ve merhamet, bağışlama ve anlayış içindeyim. Kolaylıkla eğiliyor ve akıyorum.

Kazalar; Kızgınlık ifadesidir. Birikmiş öfke, otoriteye karşı çıkma arzusu. O kadar kızgınız ki birisine vurmak isteriz ama birisi bize vurur(çarpar). Şiddete inanma..
Onaylama; Bu durumu yaratan düşünce kalıbımı terk ediyorum.Barış halindeyim,ben değerliyim.

Kanser; Derin bir biçimde incinme, yaralanma. Uzun zamandır süren kızgınlık. İnsanı yavaş yavaş yiyip bitiren derin bir sır ya da üzüntü. Nefretleri taşıma.
Olumlama; Tüm geçmişi sevgiyle bağışlıyor ve serbest bırakıyorum. Dünyamı sevinçle doldurmayı seçiyorum. Kendimi seviyor ve onaylıyorum.

Bu hastalıklar sadece birkaç çalışma örneği, yurtdışında hastanelerde tıbbi tedavi ile birlikte bütünsel tedavi altında kullanılan ve hastalara tavsiye edilen çalışmalardır..
Yaşamınızın farkına varın, hayattan keyif alın.. İçinizdeki coşkuyu ve huzuru yakaladığınız an tüm yaşamınıza bunu yayın.. Evren bir sürü ipucu vererek sizi destekliyor. Yoldan çıktığınız alanları size anlatmaya çalışıyor.. Bazen yaşamınızdaki eşyalarla, bazen insanlardan gelen mesajlarla, belki reklam panolarındaki sözler veya radyodaki bir şarkıyla hep dikkatinizi çekiyor.. Yaşamınızdaki sorunları görmek için hasta olmayı beklemeyin.. Kendi yaşamınızın merkezinde, dengede, kendi içinizdeki o muhteşem gücün farkına varıp, sahip çıkarak, yaşamınızdaki hedefleri gerçekleştirin..
Kendinizi çok ama çok sevin.. Kendini çok seven ve onaylayan hiçbir insan hasta olmaz..
Kendini seven ve kendine değer veren insan hep sevgi dolu insanlarla güvende ve mutlu yaşar..
Şimdi yaşamınızdaki sorunları çözmek için hasta olmayı beklemeyin..

Mutlu Olun, Sağlıklı Olun, Sevgiyle Kalın,
Her Güne

Kaynak:mutluluk-ruyasi
Kategori: HaberSee More
By: DIŞARIDA MUCİZE ARAMA, MUCİZE SENSİN !
about an hour ago ·
Friends Only ·LikeUnlike · Comment · View Feedback (1)Hide Feedback (1) · ShareCocuk Ve Genc likes this.
Write a comment...

Mine Çelik
İçinde bulunduğun durumu değiştirmek istiyorsan
İçinde bulunduğun durumu değiştirmek istiyorsan, o durum düzelmeden önce, önce s...enin kendi duygu ve düşüncelerini değiştirmen gerekiyor.

Hayat da senin düşünce ve duygularını takip ediyor.

Bu yüzden İLK yapman gereken şey: “Burada ve şimdi” mutlu olmak…(Hangi berbat halde, hangi korkunç durumda, hangi kötü şartta olursan ol.)

En önce senin duygu ve düşüncelerin değişmeli ki bu haller, durumlar, şartlar da değişebilsin.

Bunu idrak etmek, anlamak çok önemli. Eğer bunu henüz idrak edememişsek, kararlılıkla yaklaşamıyoruz bu duygu ve düşünce değiştirme işlemine.

Genelde bazı önemli hatalar yapıyoruz, geçmişi, geleceği ve bugünü düşünürken:

Mesela, benim için geçmişi düşünmek,

ya eskiden hayatımda olan bir şeye tekrar kavuşmak istemek,
ya hiç hayatımda olmamış bir şeyin artık olmasını istemek,
ya da sevmediğim bir olayın, “keşke” olmamasını istemek şeklinde ve genelde pişmanlık, suçlama veya eleştiri dolu olurdu.
Gelecek günlerin hayali ise,

ya şu an hayatımda olmayan bir şeyin gelecekte olmasını istemek,
ya da şu an sahip olduğum bir şeyi kaybetmekten korkmak şeklinde olurdu.
Bugünümü düşünmek de,

yapmak istediklerimi yapamayışıma hayıflanmak,
olmak istediğim şeyleri olamayışıma hayıflanmak,
sahip olmak istediğim şeylere sahip olamayışıma hayıflanmak şeklinde olurdu.
Oysa ki:

Geçmiş adı üstünde, geçmiş gitmiş.

Geçmiş hakkındaki tek yapabileceğimiz şey, olduğu gibi kabul edip affetmek. Dün gitti ve artık sadece zihnimizde var. Ve biz ne düşünürsek onun hakkında, o da o olacak. Kendi iyiliğimiz için, çekim yasasını lehimize kullanmak için, hakkında iyi düşünmek gerekiyor. Güzel düşünmek gerekiyor.

Gelecek de aynı şekilde, henüz burada değil. O da sadece zihnimizde var. Bugün atacağımız bazı adımlar, ya da geçmişte attığımız bazı adımlar onu şekillendiriyor ama gene de henüz burada değil. Biz ne düşünürsek onun hakkında, o da o olacak. Kendi iyiliğimiz için, çekim yasasını lehimize kullanmak için, hakkında iyi ve güzel şeyler düşünmek gerekiyor.

Peki, diyelim ki geçmiş ve gelecek hakkında iyi ve güzel düşünmeyi başardık.

Ya bugün? Bugün hakkında nasıl başaracağız iyi ve güzel düşünmeyi?

Kabul ederek…

Her ne ise o değiştirmek istediğimiz şey, onu olduğu gibi kabul ederek.

Olduğu gibi severek…

Ne kadar kötü de olsa durum, hakkında iyi, güzel ve avantajlı noktalar bulup, şükrederek…

İşte bu çekim yasasının bizlere açabileceği, bolluk, mutluluk kapısının “olmazsa olmaz” anahtarı.

Her ne olursa olsun içinde bulunduğumuz durum, onu kabul etmek, sevmek ve şükretmek…

İşte çekim yasasının anahtarı.

Sen de bol bol kullan bu anahtarı.
Çekim yasası .com

5 Ocak 2011 Çarşamba

Çocuklar Yaşadıklarından Öğrenirler

Çocuklar Yaşadıklarından Öğrenirler
Eğer bir çocuk eleştiriyle yaşarsa, kınamayı öğrenir.
Eğer bir çocuk düşmanlıkla yaşarsa, savaşmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk alayla yaşarsa, utanmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk utançla yaşarsa, suçlu hissetmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk hoşgörüyle yaşarsa,sabırlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk yüreklendirmeyle yaşarsa, kendine güvenmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk övgüyle yaşarsa, değer vermeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk adil yaşarsa, adaleti öğrenir.
Eğer bir çocuk güvenceyle yaşarsa, inanmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk onaylanmayla yaşarsa, kendisinden hoşlanmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk dürüstlükle yaşarsa, doğruyu öğrenir.
Eğer bir çocuk arkadaşlıkla yaşarsa, dünyada sevgi bulmayı öğrenir.

1 Ocak 2011 Cumartesi

Eğer hasta olmak istemiyorsan...

Eğer hasta olmak istemiyorsan
‘Duygularını anlat’
Saklanan ve baskılanan heyecanla...r ve duygular gastrit, ülser, bel fıtığı, bel ağrıları gibi hastalıklara yol açar.
Zamanla duyguların bastırılması kansere dönüşür.
Öyleyse sırlarımızı, hatalarımızı birileriyle paylaşmalıyız.
Diyalog, konuşma, kelime çok güçlü birer ilaç ve mükemmel birer terapidir.

Eğer hasta olmak istemiyorsan
‘Karar vermelisin!
Kararsız kişi güvensiz endişe ve ıstırap içinde olur.
Kararsızlık sorunları, endişeleri ve çatışmaları çoğaltır.
İnsanlık tarihi kararlardan oluşur.
Karar vermek diğerlerinin kazanması için vazgeçmeyi ve avantajları kaybetmeyi kesinlikle bilmektir.
Kararsız kişiler mide rahatsızlığı, sinir hastalıkları ve cilt sorunları kurbanıdır.

Eğer hasta olmak istemiyorsan
‘Olduğundan farklı yaşama’
Gerçeği saklayan, rol yapan her zaman mutlu olduğu görüntüsü veren, mükemmel görünmek isteyen kişi tonlarca ağırlığı biriktirmektedir.
Ayağı kilden bronz bir heykel gibidir.
Aldatıcı görünerek yaşamak kadar sağlık için kötü bir şey yoktur.
Kaderleri, ilaç, hastane ve acıdır.

Eğer hasta olmak istemiyorsan
‘Kabullen’
Reddecilik ve kendine saygı eksikliği, kendimizi kendimize yabancılaştırır.
Kendimizle barışık olmak sağlıklı yaşamın anahtarıdır.
Bunu kabul etmeyenler kıskanç, taklitçi, aşırı rekabetçi ve yıkıcı olurlar.
Eleştirileri kabullen
Bu bilgelik, akıllılık ve terapidir.

Eğer hasta olmak istemiyorsan
‘Çözümler bul’
Olumsuz kişiler çözüm bulamazlar ve sorunları büyütürler.
Üzülmeyi, dedikoduyu ve kötümserliği tercih ederler
Karanlığı kovman için kibrit yakmalı
Arı ufacıktır ama var olan en tatlı şeylerden birisini üretir
Biz ne düşünüyorsak oyuz
Olumsuz düşünce hastalığa dönüşen negatif enerji üretir.


Eğer hasta olmak istemiyorsan
‘Güven’
Güvenmeyen kişi iletişim kuramaz
Açık değildir derin ve sağlam ilişkiler geliştiremez.
Gerçek arkadaşlıkların nasıl kurulabileceğini bilemez
Güven olmadan bir ilişkide olamaz
Güvensizlik sendeki inancın azlığıdır.
Eğer hasta olmak istemiyorsan
‘Hayatı üzgün yaşama’
Mutlu kişi yaşadığı çevresini geliştirir.
İyi mizah bizi doktorun elinden korur
Mutluluk sağlık ve terapidir...

(alıntıdır)