9 Ocak 2011 Pazar

Çalışan Annenin Suçluluk Duygusu

Çalışan Annenin Suçluluk Duygusu


Günümüz kadınlarının en büyük problemlerinden biri evi ile işi arasında sıkışıp kalmalarıdır. Kadınların, anne kimlikleriyle iş kadını kimlikleri arasında bocalarken hissettiği suçluluk duygusu, kızlara anneliğin ‘kutsal’ bir görev olduğunun aşılanması ile başlamaktadır. Bu ‘Kutsal Anne Miti’ ile hareket eden kadınlar bir süre sonra çocuğunun her istediğini yapmak, sürekli çocuğuna bir şeyler almak, eve geldikten sonra bütün zamanını çocuğuyla geçirmeye çalışmak gibi hatalarla ‘suçluluğunu telafi etme isteği’ni karşılamaya çalışırlar. Hâlbuki çalışan annelerin bu konuda suçlu hissetmeleri gereksizdir.

Yapılan araştırmalarda, çalışan anne’nin çocuğuyla yaşadığı problemlerin sebebinin anne’nin çalışıyor olmasından kaynaklanmadığını doğrulamaktadır. Bu çatışmaların nedeni, çoğunlukla kaygılı annelerin hatalı davranışlarının sonuçlarıdır. Ayrıca çocuğun annesi dışında başka insanlarla (anneanne, babaanne, abla, dadı vs. ) da iletişim halinde olması gelişimi açısından da oldukça yararlıdır. Bu iletişimin sürekliliği de güven hissini ve iletişim gücünü kuvvetlendirmektedir. Dolayısıyla profesyonel bir bakıcı ya da aileden birinin desteği alınabilir.

Anne’nin çalışıyor olmasından dolayı bir süre çocuğundan ayrı kalması, onunla geçireceği zamanında değerini arttırmaktadır. Çalışan anne olmak yetersiz anne olmak anlamına gelmemektedir. Önemli olan çocuk ile geçirilen zamanın azlığı ya da çokluğu değil kalitesidir. Birlikte nitelikli ve eğlenceli zaman geçirmek, çocuğun gelişimine katkı sağlar ve doyurucudur. Yoğun ve yorucu bir iş gününün ardından birlikte programlanarak ve bu programa uyularak geçirilecek bir zaman dilimi oluşturmak, bu süre boyunca yalnızca çocukla ilgilenmek gerekir. Örneğin birlikte oyun oynamak, sohbet etmek, ev işi yapmak ya da en azından uykudan önce bir masal okumak yararlıdır. Dolayısıyla anne “iyi ve yeterli bir anne tüm zamanını çocuğuna vermelidir” inancından vazgeçmelidir. Onun yerine “iyi niyetli ve yeterliyim” inancını benimsemelidir. Her şeyi doğru ve mükemmel yapma olasılığı yoktur. Bu mutluluk veren küçük anları kaçırmaya ya da ihmallere sebebiyet verebilir.

Ayrıca annenin elinden gelen her şeyi yapması bile bazen çocuğu mutlu etmeyebilir. Bu durum onun isteklerini karşılayamadığı, ihmal ettiği anlamına gelmemektedir. Bilakis her isteğine kolayca ulaşan çocuk mutlu olamaz. İsteklerine çaba göstererek başarıya ulaşma hazzını, küçük yaşlardan kazanmalıdır. Böylece çocuğun özgüveni de gelişecektir. Anne çocuk ile elinden gelenin en iyisini yaptığı yönünde duygu ve düşüncelerini paylaşmalı ve mutlu olmanın büyük ölçüde kendisine bağlı olduğunu anlatmalıdır.

Ancak, çocuk gelişiminde 0-3 yaş dönemi anne ile çocuğun bağ kurabilmesi açısından önemli bir dönemdir. Bu dönemde anne çocukla ilgilenmeli, çocuğun gereksinimlerini karşılamalı, onunla ilgili kararları vermelidir. Anne çalışmak zorundaysa çocuk 6 aylık olana kadar çocuğun bakımını kendi vermeli, evden ayrılsa bile çocukla ilgili tüm kararlar ona ait olmalıdır. Aynı zamanda babanın da varlığı önem teşkil eder. Kadınların doğasında“annelik içgüdüsü” yer alır ancak erkeklerin doğasında “ baba olmak” ile ilgili bir kavram yer almamaktadır. Erkek baba olmayı yaşayarak, deneyimleyerek öğrenir. Dolayısıyla babanın da hem eşine destek olmak hem de çocukla bir bağ kurabilmek için sadece maddi anlamda değil manevi desteğini de esirgememelidir. Zira, çocuk için anne şefkati, baba ise gücü temsil eder.

Özetle,

• 0-3 yaş anne ile çocuğun arasında bağın oluştuğu dönemdir. Bu dönemde anne’nin çocukla ilgili kararları vermesi gereklidir. Baba’nın desteği de önemlidir.
• Çocuğun anne ve baba dışında başka insanlarla da iletişim kurabilmesi önemlidir.
• Önemli olan çocukla geçirilen zamanın nitelikli olması ve sadece ona ait olmasıdır.
• Anne mükemmel olmaya çalışmamalıdır. Suçluluk hissinden dolayı çocuğun her istediğini yapmaya çalışması doğru değildir.

Mine Çelik
Psikolojik Danışman
www.cocukvegenc.com

Hiç yorum yok: