25 Aralık 2010 Cumartesi

HER YENİ GÜNE BAŞLARKEN

Her yeni bir gün bizlere sunulmuş bir armağandır.
Başlarken, inancınız doğrultus...unda (Allah’ım/Tanrım/Evren/Öz)’den evrensel yardım talep edebilirsiniz.
Bu yeni günü bana bahşedilmiş bir armağan olarak görüyorum. kendime değer veriyorum.
hayatıma değer veriyorum.
her anım değerlidir ve her anıma değer katmayı seçiyorum.
Bugün, yüksek planda hayrıma olan olayların hafiflikle ve sevgiyle tezahür etmesine izin veriyorum.
Günüme sevgi, şefkat ve merhamet duygularıyla başlıyorum. (Hissedin.)
Hayatın tüm bolluk-bereketine, bilgeliğine ve sevgisine kendimi açıyorum.
Tüm canlılar için barış diliyorum. Tüm canlıların kutsandıklarını hissetmelerini diliyorum. Tüm canlıların sonsuz huzuru yaşamalarını diliyorum.
Daha önce yaratmaya niyet ettiğim her şeyin mucizevi yollarla bana geldiğinin işaretlerini görmeye niyet ediyorum.
Hayatımda her şey olduğu gibi iyi, güzel ve tamdır!
Şükürler olsun…
Olsun o halde/Amin!
arınmaya niyet ettim…
Şu an sonsuz kaynakla birim…
Geçmiş anlarımdan edindiğim ve şu an benim hayrıma olmayan tüm anılardan, korkulardan ve toksinlerden arınmaya niyet ettim.
Hepsini sevgiyle salıveriyorum. (Bedeninizi temizlerken de bu sözleri söyleyebilirsiniz:
Şu an arınıyorum. (Bedeninizdeki kabukları soyduğunuzu hayal edin.)
Arınıyor ve hafifliyorum…
Bedenimi seviyorum…
Sevgili bedenim ve onu oluşturan tüm uzuvlarım, organlarım, hücrelerim, sizlere teşekkür ediyorum.
Sağlığım, gücüm ve güzelliğim için şükürler olsun.
Sizi ve kendimi seviyorum.
Kendimi affediyorum ve bağışlıyorum.
kendimi seviyorum.
Her AN’da, daha hafif, daha güçlü ve daha güzelim…
Hatırlayın, bir yıl içinde bedenimizin %98’i kendisini hücre bölünmesi yöntemiyle yeniliyor! Bedenimizi oluşturan hücrelerle sevgiyle iletişim kurarak, onlara olumlu düşüncelerimizi kaydedebiliriz. İnsanın yapıtaşı sevgi, şefkat ve merhametten oluşur. Sevgiyle kendinizle-bedeninizle iletişim kurmaktan daha doğal ne olabilir ki?
Ayrıca çalışmaları ne kadar sık yaparsak bu olumlu düşünceler hücresel belleğimize nüfuz edecektir. Böylelikle de, öncelikle değişim ve dönüşüm sağlanmış olacak, zamanla da bu olumlu ifadeler bedenimizde olumlu duygular olarak tezahür edecektir. Yeni doğan her hücre bu bilgiyi taşıyacak ve insanın sonsuzluğunda bu döngü devam edecektir. Bu şekilde de hak ettiğimiz hayatı yaratmış olacağız.
Bilin ki, dış dünyayı iç dünya yaratır, içeride ne varsa dışarıda o olur!

(ALINTIDIR)

23 Aralık 2010 Perşembe

Sabırsızlık-İnancın Düşme Süreci

Sabırsızlık - İnancın düşme süreci
'Kararsızlık, endişe ve korkuyu artık tanıdığım ve onları tespit etiğim her yerde üstlerine gidip ışık tuttuğum için kendilerini göstermemeye başladılar. İşyerimi kurduktan 9 ay sonra işlerin büyümesi ve belirli bir kitleyi yakalama ile ilgili bir süredir devam eden sabırsızlık hissimi fark ettim. Bu sabırsızlık hissi ile ilgili bir gariplik vardı. Neden böyle hissettiğimi anlamaya çalıştığımda geliştirdiğim mantık zinciri, ne güzel işte, işlerin bir an evvel başarılı olmasını istediğim için sabırsızlanıyorum. İşlerimin çok büyüyeceğini biliyorum, çok insana ulaşacığımı biliyorum, onun bir an evvel olması için sabırsızlanıyorum!Kulağa çok mantıklı geliyor değil mi? İşte yine rasyonalizasyon mekanizması devredeydi!
Birkaç basamak çıkıp daha yukarıdan baktığımda durumumu çözümledim:
Hissettiğim o sabırsızlık duygusu aslında 3 holiganın etkisi altındaydı. Kendilerini doğrudan doğruya korku ve endişe olarak ifade etmeyen bu hain arkadaşlar başka bir forma bürünmüşlerdi ve beni ufak ufak yiyorlardı yine.
Sabırsızlık duygusu iyi hissettirmeyen bir duygu. O duygu içerisinde hayatımı geçirmek istemezdim. İyi hissettirmeyen bir duygu olduğu için aslında içsel pusulam bana bakış açımda bir değişiklik yapmam gerektiğini, işlerimle ilgili düşüncelerimde bir problemin olduğunun bir göstergesiydi.
Bu deneyimden müthiş bir sonuç çıkarttım:
Sabırsızlık, inancınızın düşüşe geçtiğinin bir göstergesidir. İnancınız koşulsuz, tereddütsüz, emin olduğunda sabırsızlık hissetmiyorsunuz. Zaten olacağını biliyorum, bir an evvel olmasını da istiyorum. Ve elimden geleni yapıyorum dedikten sonra sabırsızlanmak bir enerji kaybıydı. Aslında o sabırsızlığın altında 'acaba istediğim tempoda büyümeyecek mi? Ya istediğim kadar kişiye ulaşamazsam' gibi endişeler ve korkular vardı.
Bir sınavı daha vermiş gibi hissettim kendimi. Bir idrak anı daha yaşamıştım. Sabırsızlık üzerinde düşündükçe ve çalıştıkça birkaç başlık daha keşfettim:
Sabırsızlık, aynı zamanda atabileceğiniz doğru bir adım varsa ve onu atmıyorsanız da karşınıza çıkabilir. Mesela hayatınızın daha iyiye gitmesini
istiyorsunuz. Hatta o kadar istiyorsunuz ki bir an evvel olmasını istiyorsunuz. Buraya kadar güzel. Ama sabırsızlık duygusu hissetmeye başladığınızda dikkat edin ya yeterince inanmıyorsunuz isteklerinizin gerçekleşeceğine ya da atmanız gereken doğru adımları atmıyorsunuz demektir.
-Sabırsızlık, yarının bugünden daha iyi olacağını düşündüğünde hissettiğin duygudur. Üzgünüm ama olmayacak.-Mike Dooley.
Mike'ın bu cümlesini okuduğunuzda aşağıdakilerden hangisini çıkartıyorsunuz?
a)ama yarın daha iyi olmayacaksa ne anlamı var ki bugünün, bu cümle benim moralimi bozuyor.
b)bugünün değerini göremiyorsan, yarın daha değerli gelmeyecek...bugünün içindeki değerleri hissedip farkında olacağım.


(alıntıdır)

13 Aralık 2010 Pazartesi

MÜZİK DİL ÖĞRENİMİNE YARDIMCI OLUR MU?

MÜZİK DİL ÖĞRENİMİNE YARDIMCI OLUR MU?


Yeni bir dili kavramaya çalışıyorsanız, cevap şarkının içinde olabilir. Araştırmacılar, insanların yeni kelimeleri yapılan konuşmadan çok şarkılarda duyduğunda daha iyi hatırladıklarını buldu ve teorilerini test etmek için birkaç, farklı, anlamsız heceler yarattılar. Tekrar hatırlama testinde, bu heceler, devamlı, akıcı ve aynı ses yüksekliğinde ilerlediğinde gönüllüler hatırlamakta zorlandılar. Fakat her heceye değişik ses tonları verildiğinde bu kez, gönüllülerin açıklamalarının daha doğru olduğu gözlendi. Böylece araştırmacılar müziğin içine yerleştirilmiş hecelerin daha kolay hatırlandığını çünkü duygusal olarak daha çekici geldiğini keşfettiler. Aynı zamanda bu yöntemle bilgiyi daha iyi sınıflandırdığımız ve hafızamızda tuttuğumuz sonucuna vardılar.











Kaynak: BPS Research Digest ( Psychologies May 2008)

Çeviri: Mine Çelik - Psikolojik Danışman

Neden Gençlik Dönemlerine Ait Daha Çok Olaylar Hatırlıyoruz?

Neden Gençlik Dönemlerine Ait Daha Çok Olaylar Hatırlıyoruz?

Yaşantımıza geri dönüp baktığımızda ilk aklımıza gelen, bizi mutlu eden ya da üzen olayları hatırlama şansımız 15–25 yaş dönemidir. Psikologlar, anılarımızın bu dönemde köklendiğini bulmuştur. 19 ve 20li yaşların başında gördüğümüz filmleri, okuduğumuz kitapları daha iyi hatırlarız. Daha önce olmuş olan büyük olayları daha çok çağırırken, en çok hatırlanan kişisel tecrübelerimiz daha sonra oluşmaktadır. Neden bu belirli zaman diliminden anılara meyilliyiz? Bir neden yenilik.



Ergenliğimizde, kaçınılmaz olarak, 30larımızdan olduğundan daha çok yeni tecrübe ediniriz. Bu hayatımızın en iyi hatırladığımız bölümüdür. Ama bu bütün hikâyeyi anlatmaz, çocukluk, birçok olayı açıkça hatırlayamadığımız bir dönemdir. Dolayısıyla, 15–25 yaş dönemi arasında özel bir şey olduğu görülüyor. Ergenliğin sonunda ve 20’li yaşların başlarındaki özelliklerden biri, çoğumuzun kim olduğumuza dair üzerinde çalıştığımız bir konudur. 20li yaşların başı, bizi daha çok canlı hatıralar biriktirmemize yönelten, kimliğimizin oluştuğu bir dönemdir. Ergenliğin sonunda ve yetişkinliğin başında beynimizin özel bir gelişim döneminden geçtiğini biliyoruz. Henüz kanıtlanamamış bir teori olsa da, yaşamımızın en güçlü anılarını biriktirdiğimiz, beynin en etkili dönemidir. Tabiî ki bütün teorilerin tutması mümkündür. Beynin oluşumu, kimlik arayışı ve tecrübeler birlikte güçlü bir kombinasyon oluşturabilir.


Kaynak: Psychologies, 2008


Mine Çelik

Psikolojik Danışman

www.cocukvegenc.com

11 Aralık 2010 Cumartesi

İki Yaş ve İki Yaş Sendromu

İKİ YAŞ VE İKİ YAŞ SENDROMU
İki yaş , anne ve babaların çocuk gelişiminde en zorlandıkları dönemlerden biridir. Bu yaş döneminde (12-36. Aylar) çocuklar hem çevresini hem de dünyayı keşfetme eğilimindedirler. Kendilerini ifade etmek ve her şeyin kendilerine ait olmasını isterler. 0-3 yaş döneminde ayrıca temel güven duyguları da oluşmaktadır. 2 yaş döneminde çocuklar, birtakım fiziksel, zihinsel,dil, sosyal, duygusal ve cinsel gelişimlerinde birtakım özelliklere sahiptir.
2 yaş çocukları atlar, zıplar, tırmanır, koşar, hep hareket halindedir. Tek başına merdiven inip çıkabilir, parmak uçlarında yürüyebilir, ellerini yıkayıp kurulayabilir, düğme ilikleyebilir, büyük butonları açıp kapatabilir.
2 yaş çocukları bir rengi tanıyabilir, dikkat süresi çok kısadır, parça-bütün ilişkisini anlayabilir.
2 yaş çocukları adını- soyadını söyleyebilir, tek cümle ve basit sözcüklerle konuşabilir, basit sorular sorabilir, konuştuğu anlaşılır, abartılı konuşabilir,’ neden?’ sorusunu sıklıkla kullanır, anlamsız tekrarlar yapabilir.
2 yaş çocukları diğer çocuklarla oyun oynamak ister ancak sağlıklı iletişim kuramayabilir ama kendinden küçük çocukları sever. Paylaşmayı sevmez, hayali oyun dönemidir, kendi kendine konuşup oynayabilir. Her şeyin kendine ait olmasını istediği için, geri vermek istemez.
2 yaş çocukları istekleri yapılsın istenir, kolayca sinirlenebilir ve bağırıp çağırıp yumruklar atabilir. Sabırsızdır, inatçıdır.
2 yaş çocuklarının cinsel kimlik oluşumu başlar ve cinsiyetlerini bilirler.
Yemek yemek istememe, uyumak istememe, ne denirse tersini yapma, söz dinlememe, anne-babaya vurma, kendini yere atma, kafasını vurma gibi şikayetler iki yaş sendromunu işaret ediyor olabilir. Bu yaş döneminin özelliklerini bilmek ve bu dönemin geçici olduğu unutmamak yaşanabilecek krizleri daha rahat geçirmeye yardımcı olacaktır.
BUNLARI YAPMAYIN!
• Çocuğunuzu asla cezalandırmayın, kızmayın, kötü çocuk olarak nitelendirmeyin, suçlamayın, hakaret etmeyin.
• Öfkesini engellemeyin.
• Uzun açıklamalar yapmayın.
• Kurallar koymayın.
• Onunla inatlaşmayın.
• Soru sormasını engellemeyin.
• ‘Hayır’ kelimesini sıklıkla kullanmayın.
BUNLARI YAPIN!
• Dikkatini başka yöne çekmek konusunda yaratıcı olun.
• Alternatifler sunun.
• Çocuğunuza özgür olabileceği alanlar yaratmalı, duygularını ve kendisini ortaya koymasına izin verin.
• Güvenliğini tehlikeye atmadığı sürece nesnelere dokunmasına izin verin.
• Enerjisini boşaltmasına izin verin.
• Çocuğunuzla birlikte ailece zaman geçirin ama kendinize de ait bir zaman diliminiz olsun.
• Gerekirse bir uzmandan yardım isteyin.


Mine Çelik
Psikolojik Danışman
www.cocukvegenc.com