8 Nisan 2010 Perşembe

Şansım Yok Derken

ŞANSIM YOK DERKEN
Ne çok duyarız bu sözü: “ Şansım yoktu.”
“Hiç şansım yoktur.”
“Kader işte, ne yapacaksın?”
“Talihim olsaydı, böyle mi olurdu?”
“Kısmet diye bir şey var ama bize uğramamış.”
“Hayat bize hiç fırsat vermedi ki!”.
Şans, kader, kısmet, talih, baht!
Bu konu hep dikkat çekmiş, hep tartışılmış, hep araştırılmıştır.
Talih midir, olasılık hesapları mı?
Kader midir, yaşama müdahale etmek mi?
Böyle bir şeye güvenmeli mi, yoksa bu bir sığınma mı?
Hayatta fırsat mı beklemeli, fırsat mı yaratmalı?
Kadercilik, çoğu kez toplumsal bir düşünme biçimidir.
Doğu toplumlarına musallat olmuş bu mistik inanç demeti insanı rahatlatır.
Ama işte Kant gibi, Descartes gibi düşünürler, Weber gibi bilim insanları bu mistik inancı akıl terazisinde tartarak bir yana bırakmayı önermişlerdir.
Akılcı (rasyonalist) düşünce biçimi bu ‘rahatlamayı’ ortadan kaldırmıştır.
‘İnsan, kendi kaderini kendisi yaratır.’
‘Şans denilen şey, doğru zamanda doğru yerde olmaktır.’
‘Talih, senin hayata kattıklarından sana dönendir.’
‘Kısmet, hayattan alacağın pay için yaptıklarındır.’
Ama ne ki, insanların da yapamadıklarına=erişemediklerine ‘kendilerini kurtaran’ nedenler bulmaları gerekmektedir.
Arabesk düşünme biçimi budur.
Tıpkı arabesk müziğin sözleri gibi ‘Tanrım, kaderimi baştan yaz’ diye inleyecektir.’
‘Erişemiyorum, ulaşamıyorum, nerelerdesin?’ diye sızlanacaktır.
Elinden bir şey gelmemektedir, çünkü talihi yoktur.
Hiç umudu kalmamıştır, çünkü burcu öyle söylemektedir.
Boş inançlar, insanın toplumsal uyuşturucularıdır.
İnsanı ruhsal bir felce uğratmakta, hiçbir şey yapamayacağına inandırmaktadır.
Bu kısırdöngüyü kıracak olan gene, insanın kendisidir.
Kendinden hiçbir şey beklemeyenler, her şeyi başkalarından bekleyenler, şanstan, talihten, kaderden, yıldızlardan, burçlardan bekleyenler daha çok bekleyeceklerdir. Onlar, gerçekten de kendi kendilerinin engeli olmuştur.
Erdal ATABEK

Hiç yorum yok: