21 Eylül 2010 Salı

Shakespeare'den...

Shakespeare'den...



İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi birşey vermediği için.Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.

18 Eylül 2010 Cumartesi

Türk Usülü Başarının Formülü

Türk Usulü Başarının Formülü ---------------------------------------
>İşe Başlamadan Önce............................İNŞALLAH
>İşe Başlarken..................................BİSMİLLAH
>Şaşırırsak.....................................ALLAH ALLAH
>Kendimize Güvenirsek...........................EVELALLAH
>Azmedersek.....................................ALİMALLAH
>İşten Vazgeçersek..............................EYVALLAH
>Sonuna Kadar Gitmek İstersek...................YA ALLAH
>Taahhüt Edersek................................VALLAH BİLLAH
>Canımızı Sıkarlarsa............................FESÜPHANALLAH
>Daha da sıkarlarsa.............................HASBİNALLAH
>Pes Edersek....................................İLLALLAH
>İşe Coşku ve Heyecanla Sarılınca...............ALLAH, ALLAH, ALLAH...
>İşi Başarıyla Bitirince........................MAŞALLAH
>Eğer İşi Başaramazsak..........................HAY ALLAH

13 Eylül 2010 Pazartesi

Başarıya Beş Var

NEDEN ÖĞRENCİ KOÇLUĞU

Başarıya Beş Var

Bugüne kadar çok çalıştınız. Başarıyı yakalayabildiniz mi? Hepimiz dünyaya müthiş bir potansiyelle geliyoruz. Ancak, bazılarımız hayatta var olma nedenlerini keşfedebiliyor. Peki, bu kadar mükemmelken nasıl oluyor da başarısız oluyoruz ya da başarısız hissediyoruz? Bizi ne ya da neler, kim ya da kimler engelliyor? Yoksa, kendi kendimizi mi engelliyoruz?

Özgür olsaydım…
Başarısız olmasaydım…
Güzel olsaydım…
Yeteneklerim olsaydı…
Diğer insanlar beni anlasaydı…
Ailem beni anlasaydı…
Başkalarının ne söyleyeceğinden korkmasaydım…
Nasıl yapacağımı bilseydim…
Bana yardımcı olacak birileri olsaydı…
Yeteneklerim keşfedilseydi…
Bir fırsatım/şansım olsaydı…
Hayatımı yeni baştan yaşasaydım…

Ama yapamıyoruz değil mi? Beynimiz gerçeklerle gerçek olmayan düşünceleri ayırt edemiyor çünkü. Bir türlü atlayamadığımız engellerin ve önüne geçemediğimiz duvarların birçok nedeni var. Bu kadar mükemmeliyetçi olmamızın arkasında da KORKULARIMIZ var.

Bu aşılamaz gibi görünen engellerin, gözünüzde büyüyen hedefleri aşmanın sırrı engellerinizi ve kendinizi iyi tanımaktan geçiyor. Bir sonraki adım ise ne istediğinizi bilmektir. Ne istediğinizi biliyorsanız hedef koymak daha kolaydır. Hedefleriniz varsa, onlara giden yolları bilmiyorsanız harekete geçmenizde o kadar zaman alacaktır.
Evet! Başarıyı sadece 5 adımda yakalamak mümkün.

1. Kendini tanımak.
2. Ne istediğine karar vermek.
3. Hedef koymak.
4. Plan yapmak.
5. Eyleme geçmek.

Başarıya beş var. Başarıya işte bu kadar yakınız.

Kendi yaşam yolculuklarınızda ilerlerken aileniz, akrabalarınız ve arkadaşlarınız dışında fikirlerine ve tecrübelerine ihtiyaç duyduğunuz uzmanlara da ihtiyaç duyabilirsiniz. Psikiyatristler, psikologlar, psikolojik danışmanlar, rehber öğretmenler, öğrenci koçları her biri kendi alanlarında, birçok konuda yardımcı olabilir. Öğrenci koçunuzun diğer uzmanlardan farkı,


 Öğrenci koçunuz size bir şey öğretmeyecektir. ÖĞRENCİ KOÇU ÖĞRETMEN değildir. Arada sırada ödevler verse de, sorumluluk yine öğrenciye aittir.
 Öğrenci koçunuz size danışmanlık hizmeti vermeyecektir. Geçmişle ilgili değil, her zaman gelecekle ilgili çalışmaktadır. Duygusal sorunlar, çocuğun gelişim düzeyi vb. konularda soruları cevaplamayacaktır. ÖĞRENCİ KOÇU PSİKOLOJİK DANIŞMAN değildir. Ancak belirli aralıklarla anne-baba ve öğrenciyi süreçle ilgili bilgilendirebilir.
 Öğrenci koçunuz yaşamınızı etkileyen ciddi blokajlar veya kronik bir rahatsızlığınız varsa sizi uzmana yönlendirecektir. Ancak hayatınızla ilgili farkındalıklarınızı arttırabilir. ÖĞRENCİ KOÇU PSİKOLOG VEYA PSİKİYATRİST değildir. Koçluk seanslarında terapi yapılmayacaktır.
 Öğrenci koçunuz yaşam yolculuğunuzda bir yerden bir yere giderken size eşlik eden kişidir.

NEDEN ÖĞRENCİ KOÇLUĞU?

 “Artık kendi yaşamımda dümenin bende olmasını istiyorum” diyorsanız,
 “Kendimi tanımak ve nasıl öğrenebildiğimi keşfetmek istiyorum” diyorsanız,
 “Hafızam zayıf öğrendiklerimi nasıl hatırlarım?” diyorsanız,
 “Bir satır okuyorum fakat bazen geri dönüp tekrar okuma gereği duyuyorum” diyorsanız,
 “Daha çabuk okumak isterdim” diyorsanız,
 “Nasıl etkin ders çalışılır öğrenmek istiyorum” diyorsanız,
 “Yaptığım işe tam olarak odaklanmak istiyorum” diyorsanız,
 “Sınav öncesinde, sınav esnasında ve sınav sonrasında neler yapmam gerektiğini merak ediyorum” diyorsanız,
 “Gelecekte ne yapacağımı bilmiyorum ya da ne olacağımı bilmiyorum, kararsızım” diyorsanız,
 “Geleceğe dair hayallerim var fakat bunları nasıl gerçekleştireceğimi bilmiyorum” diyorsanız,

Öğrenci koçluğu programına katılmayı deneyimleyebilir ve hayatınızın nasıl değiştiğini keyifle seyredebilirsiniz.



Mine Çelik
Psikolojik Danışman
Bütün öğrencilere 2010-2011 Eğitim ve Öğretim yılında başarılar dilerim.

12 Eylül 2010 Pazar

12 Dev Adam

12 Dev Adamı tebrik ediyorum ve bu akşamki final maçında başarılar diliyorum.

6 Eylül 2010 Pazartesi

Müşfik Kenter'den

Müşfik Kenter'den
>Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?
>Hiç vaktiniz yok, "Fast live", "Fast food", "Fast music", "Fast
>love"...
>Dikte ettirilen "yükselen değerler", "in" ler, "out" lar...
>Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir
>pencere ardında bitecek hepsi .
>Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, Size
>sesleniyorum!
>Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi
>program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?
>Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?... >
İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille
>arkadaşlarınıza?
>Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?
>Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?...
>Ya da Geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?
>Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki
>akasyanın tomurcuklandığını.
>Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında ?...
>Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?..
>Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı
yetmiyor?

ALINGANLIK VE ŞÜPHE

Alınganlık ve Şüphe

Buluttan nem kapanları bilirsiniz… Nasıl da alıngandırlar…Hani, “Hava bulutlu… Yağmur yağacak galiba…” demişler de, “Sen bana ördek dedin, değil mi?... Ne hakla hakaret edersin bana?... Ne hakla isim takarsın?... diye hırslanmış, parlamış adam… Çok alıngan, şüpheciye yakın alıngan bir dostumuz vardı… Akşamın geç vakti için bir dertleşme randevusu almıştı… “Biliyor musunuz” dedi, “Size gelmek üzere minibüse bindiğimde bir olay yaşadım… İki adam konuşuyorlardı. Ben onların hemen yakınlarında ve ayaktaydım… Doğru dürüst bir insan olsa ona da bir yer verirdik…” dediler. Çok kızdım ve “Sizden yer isteyen mi oldu ki?...” dedim. Adamlardan biri: “Dur hele bacım, sen niye alınıyorsun ki?... memlekette bir toprak ve miras işi var. Hayırsız da bir eniştemiz var. Onu konuşuyoruz biz şimdi…” diye yanıtlamaz mı? Çok utandım… İşte ben her şeyi böyle kendi üzerime çekiyorum ve alınıyorum…”
…Ya alınganlığı da aşan şüpheler?... Artık bir ruhsal rahatsızlık söz konusudur. Şüphe, bir kurt gibi kemirir kafasını yüreğini… ve bir süre sonra artık yaşam gerçeğidir bu şüphe… “Karım beni aldatıyor mu acaba?” demez…Bak yine sevdiğini düşünüyor…Aldatıyor beni…Onu düşünerek, sevgilisi için giyinip süsleniyor… Belki beni öldürüp ortadan kaldırmayı bile düşünüyorlardır…” Ve, tedbirler, savunmalar başlar…
“Ya yemeğime zehir koyarlarsa?...”Başlangıçta, önce onun yemesini bekler, sonra kendisi yer… Zamanla, yemeklerini dışarıda yemeye başlar ya da peynir- ekmekle idare eder…
Şüphe hastalığına Psikiyatri’de “Paranoid reaksiyon” denir… Bakışlardan, seslerden, her şeyden tedirgindir. Yanlış bağlantılar kurar kendi kendisine… Öyküler uydurur. Sonra da gerçekmiş gibi inanır… Paranoid kişinin yakın çevresine büyük bir görev ve sorumluluk düşer. Hastayı incitmeden, ürkütmeden ve bir an önce bir ruh hekimine baş vurulmalıdır. Geciken zaman hasta içinde çevresi içinde zarara işler…
Unutmayalım ki duygusallık başka, alınganlık başka, şüphe ise bambaşkadır…
Dr. Suna Tanaltay